Turan Türker Kimdir?
2009 1.cilik Ödülü - Banu Doğan
RÜYALARIM TÜRKÇE
Bir kelime için can verilir mi? Hangi kelimeye göz kırpmadan feda edilir her şey? Hangi kelime her şeyden mukaddestir? Türkçe'de hangi kelimenin başka dillerde çevirisi tam olarak mümkün değildir? En çok hangi kelime için ağıtlar yakılmıştır bu topraklarda? Bütün bu sorulara tek cevap: Ana... Başkası yok, ötesi yok. Ana, yalnız dünyaya getiren değil, bağrına basan kadının adı... Ana, uğrunda can verilen, kan akıtılan toprağın, vatanın adı... Ana, zaman zaman ağıt yakan, zaman zaman sevinç nidaları atan, en önemlisi derdimizi anlatan dilin adı...
Anadilimizin, ana sütü gibi tertemiz olması, hayati bir gerekliliktir. Anadil, olmazsa olmazıdır vatan aşkının, millet olmanın. Birlikte yaşamanın gerekleri arasında ilk başta iyi anlaşabilmek varsa, bunu dil sağlar. Dil, insan hayatının paylaşılan ilk değeridir. Diğer değerler, dilden sonra ve dil sayesinde gelir. Dolayısıyla anadil ile ilgili sorunlar, çözülmesi gereken problemler, aşılması gereken zorluklar ve tamamlanması gereken eksikler, aslında her zaman öncelikli olmalıdır. Anadil, sahip olunan en büyük değerdir ve onu korumak, geliştirmek, ona katkı sağlamak bir gönül işidir. Bu gönül işini üstlenecek gerçek aydınların, Türkçe'nin gönül yarasını yürekten hissetmeleri ve onu iyileştirmek için ellerinden geleni gönülden yapmaları gerekmektedir. Konuşurken cümlelerinin arasına yabancı dilde sözcükler serpiştiren aydınlarımız, ne kadar kültürlü olduklarını göstermeye çalışırken farkında olmadan bir acizliğin göstergesi olurlar. Anadilde mevcut olan sözcükler yerine yabancı kökenli sözcükler kullanmak, en büyük esarettir aslında. Ayrıca, milletin anlamadığı bir aydın, kimin aydınıdır sorusu da bu durumda cevapsız kalır. Çünkü onlar hiç kimsenin aydım olurlar. Aydınlatacak bir millet olmayınca aydın olmanın, çok bilgili olmanın da pek bir anlamı kalmaz.
Anadilimizle ilgili temel sorunlardan biri, yabancı dille eğitim konusudur. Sanki çocuklarımıza en iyi eğitimi, yabancı dille eğitim yapan kurumlarda sağlayacakmışız gibi bir önyargı, ya da alışkanlık yüzünden neredeyse çözülemeyecek bir düzeye gelmiştir bu sorun. Çocuklarımız kendi anadillerinin gereklerini yerine getiremeden, yapışım tam olarak anlayamadan, öğrenmeleri gereken en temel bilgileri başka bir dilde öğrenmek durumunda kalıyorlar. Karmakarışık zihinleriyle büyüyor, hiçbir şeyi tam olarak öğrenemeden mezun oluyorlar. Sonra o mezunlar birer birey olarak katılıyor hayata. Aldıkları eğitim düzeyi ne kadar iyi olursa olsun, hep bir yanları eksik kalıyor. Bir yerlerde mutlaka hata yapıyorlar.
Hukuk öğrencileri, Türk Kamu Hukuku gibi bir dersi İngilizce olarak alıyorlar. Kendi anadillerinde, kendi alanlarındaki terimleri bilmiyorlar ya da eksik olarak biliyorlar. Tiyatro öğrencileri, -ki anadili en iyi kullanması gereken, ilerde örnek teşkil edecek olan onlardır-İngilizce hazırlık sınıfında en az bir yıl kaybediyorlar. Belki de onlara bir yıl Türkçe dersleri verilmesi gerekirken, onlar başka bir dil öğrenmeye çalışıyor ve mevcut yeteneklerini de kaybediyorlar. İşin ilginç yanı bir çok insan da bunu bir sorun olarak algılamıyor. Öncelikle bunun ciddi bir sorun olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bunun ardından çözümler bulunabilir. Yabancı dil eğitimi elbette gereklidir. Ancak yabancı dille eğitim bir çok sorunu da beraberinde getiriyor. Yabancı dil eğitimi ile yabancı dille eğitim arasındaki anlam uçurumu göz ardı edilemez, edilmemelidir. Bu sorunları çözmek için derslerin tamamı değil, belki bir kısmı yabancı dilde olabilir. O zaman öğrencilerimiz hem kendi dillerine hakim olurlar, hem de uluslararası arenada, aldıkları yabancı dil eğitimiyle ülkemizi gayet iyi temsil edebilirler. Eğer yetiştirdiğiniz bireyler sizi dışarıda iyi bir şekilde temsil edemezse, eğer eksiklerle gönderirseniz onları yurt dışına, o zaman onlara verdiğiniz emekler boşa gitmiş olmaz mı? Anadiline hakim olmayan bir insan yabancı dillerde de yeterince başarılı olamaz. İşte bizim fark etmemiz gereken en büyük gerçek budur. Önce kendi dillerini öğrencilerinize yeterince iyi bir şekilde öğreteceksiniz ki diğer dillerde de başarılı olunsun. Tamamı yabancı dille eğitim yapan okullardan mezun olan öğrencilerimizin, çok az bir kısmının öğrendikleri yabancı dile hakim oldukları yadsınamaz bir gerçektir.
Yabancı dil bilmek elbette bir artıdır insan için. Bir erdemdir belki de. Ancak bir yabancı dil ne kadar iyi bilinirse bilinsin düşünceler anadilde doğar, büyür ve bir sonuca ulaşır. Bütün ömrünü başka bir ülkede geçiren insanlar bile, rüyalarını kendi anadillerinde görürler. İnsanların ses telleri, dilleri bile anadillerine göre şekillenir. Bilim, anadilde bilim olur. Şiir anadilde şiir olur. Şiir tercüme edilemez, edilirse başka bir şiir yazılmış olur. Sanat anadilde olursa ruhu coşturur, ruhu coşturmazsa sanat olmaz. Bir ülkede bilim ve sanat yeterince iyi olmazsa, o ülke ekonomik olarak ne kadar güçlü olursa olsun başarıyı, kalkınmayı yakalayamaz. Bu mümkün değildir. Bilim ve sanat alanındaki başarılı çalışmalar gelişmiş bir ülke olmanın ana şartlarından biridir ve bunu anadilinizi korumadan, geliştirmeden sağlayamazsınız.
Bu toprakların doğurduğu en büyük devrimlerden biri, dil devrimidir. Büyük Atatürk her konuda olduğu gibi dil konusunda da imzasını atmış, bizi biz yapan anadilimizin arılaşması için, gelişmesi için, yüceliği tasvir edilemez emekler vermiştir. Latin alfabesine geçişimiz, okur yazar oranında çok ciddi artışlar sağlamış, Güneş Dil Teorisi ve bu konudaki çalışmalar millet olma bilincini yeniden ve tekrar tekrar aşılamıştır damarlarımıza. Her şeyi bir yana bıraksak ve Atatürk'ün sadece dil devrimi ile ilgili çalışmalarını, bu konuda bize kattıklarını düşünsek, yalnız bu bile Atatürk'ü dünyanın en büyük lideri yapar. Atatürk en büyük gerçeğimiz, en büyük değerimizdir ve O'nun en büyük eserlerinden biri dil devrimidir.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki halimizi hatırlayalım, sonra bir de bugüne bakalım. Eğer gözümüzle değil gönlümüzle bakarsak bugünkü içler acısı halimizi çok net bir şekilde görebiliriz. Etrafınıza baktığınızda göreceğiniz Türkçe levhalar, firma ya da dükkan isimleri parmaklannızm sayışım geçmeyecektir. Çoğu yerde gördüğünüz o yabancı isimler yüreğinizi kanatmaz mı? Hatta öyle beldeler var ki hangi ülkede olduğunuzu bile anlayamazsınız. Öylesine uzak, öylesine yabancı... Firma isimlerinin yabancı dilde olmasının katkısı nedir diye bir düşünün, cevap bulamayacaksınız. İsmi başka dilde olan firmalar ne daha zengin olur, ne de isimleri tercih sebebi olur. Hatta isimleri bir acizlik göstergesidir ve o çok önem verdiğiniz turistlere bile rezil olursunuz. Şimdi, bu yabancı isimli firmalara sahip çıkacak, onları savunacak onlarca karşı tez duyar gibiyim. Diyeceklerdir ki, yurt dışında bilinen marka olmak adına, yabancı isim koymakta bir sakınca yok. Diyeceklerdir ki, küreselleşen dünyada İngilizce tek dildir, geride mi kalsaydık... Ama işte asıl o küresel fikirler yüzünden özümüze yabancılaşmaya başlıyoruz. Bileğimizi bükemeyenler dilimizi vuruyor, benliğimizi vuruyor ve biz sadece uluslararası değerlere sahip çıkma peşinde koşuyoruz. Biz küreselleşelim, kaynaşalım, herkesi sevelim, kucaklayalım derken yavaş yavaş ölüyoruz aslında. Televizyon kanallarımız yabancı dilde yayın yapıyor artık resmen. Sunucularımız bir acayip dilde konuşuyor her gün karşımızda. Her önüne gelen Türkçe'ye bir darbe daha indiriyor. Biz birbirimizi sevmekten vazgeçiyoruz. Birbirimizi anlayamadığımız noktaya geldiğimizde elimizde sevgimiz de kalmayacak. O gün geri dönüş olabilecek mi belli değil. Dolayısıyla o güne gelmeden çareler bulmak şart. Çare bulma konusunda üstümüze yoktur da, uygulamaya gelince hep başkalarından bekleriz ilk hareketi. Yine sıralayalım olası çareleri...
Çocuğunuz konuşmayı öğrenirken sizden duyduklarını taklit eder. Öncelikle anne babalar dillerine dikkat etmeli. İkinci olarak da kitap okumalılar. Çünkü çocuk, kitap okuma alışkanlığını küçük yaşlarda edinirse diline hakim olacaktır ve kusursuz bir şekilde yetişecektir. Sonra kolejlerde ve üniversitelerde derslerin tamamının yabancı dilde olmasını engelleyeceksiniz ve öğrencilerinizin ilgi alanlarına ve konularına ne kadar hakim olduklarını göreceksiniz bir süre sonra. Uzun vadede bu ve buna benzer çareler Türkçe'ye nefes aldıracaktır bir nebze. Kısa vadede ise ilk iş olarak her firmaya Türkçe isim koyma zorunluluğu getireceksiniz. Eğer yabancı isim koyma sebebiniz bir aşağılık kompleksi değil de turistler için yapılmış bir incelikse endişelenmeyin, hiçbir turist ismi Türkçe olduğu için kaçmaz herhangi bir firma ya da dükkandan. Bunu sağlarken bir yandan da televizyonlardakiprogramlarda Türkçe'ye özen gösterme zorunluluğu getirirseniz bu ne dikta olur, ne faşizm ne de zorbalık. Bu hayati öneme sahip bir çare ve ivedilikle uygulanması gereken bir acil eylem plamdır. Bütün bunlarda başarı sağlanırsa, bir parça gönlünü almış oluruz yüreğinden yaraladığımız anadilimizi...
Kıpkırmızı akan kan Türkçe... Damar damar yayılmış memleketin her köşesine. İzin verirseniz o damarların tıkanmasına, bir gün ne kan bulabilirsiniz ne kırmızı... O zaman derdinizi kime nasıl anlatacaksınız? Ne gönlü tam anlamıyla çevirebilirsiniz yabancı bir dile, ne de hüznü. Oysa bu gönül işinin hikayesini hüzne boğanlar, bilmez gönül kırıklığım Türkçe'nin... Geç kalmadan fark etmemiz gereklidir ki 'eyvah' kelimesinin de yabancı dilde bir karşılığı yok...
Adres : Güniz Sok. No:14/11 Kavaklıdere - Ankara E-posta: tst@ada.net.tr