Turan Türker Kimdir?
2018 Yılı Birincilik Ödülü - Nefise Şeyma Kılıçalp
Konu: SINIRLARI AŞAN HAKİKAT: BÜYÜK İDEOLOG ZİYA GÖKALP VE MEFKÛRE ÜZERİNE
19. asrın büyük düşünürü, siyaset adamı, şair ve yazarı olan Ziya Gökalp; Millî Edebiyat döneminden bugüne sıkça anılmış ve hakkında birçok eser yazılmış olan, edebiyatımızın en kıymetli ustalarındandır. Fikirleriyle hem edebiyat hem de siyaset dünyasında önemli bir yere sahip olan Gökalp, birçok kimliği aynı anda kişiliğinde taşımış, öngörülü, vatanperver bir ideologdur. O, Türkçülük ve Turancılık kavramlarıyla özdeşleşmiş, bu kavramların anlaşılması ve benimsenmesi için Osmanlı İmparatorluğu’nun dağıldığı dönemlerde büyük bir mücadele içine girmiştir. Gökalp; milliyetçilik ateşinin bir timsali, mücadele azminin öncüsü, millî değerlerin ve ilkelerin koruyucusu, düşünceleriyle tüm topluma ayna tutan bir idealisttir.
Gökalp için milliyetçilik; bir tutku, vatan aşkını her Türk’e aşılamayı hedefleyen bir ülküdür. Onun yaşadığı dönemde hem çok beğenilen hem de çok kez yerilen bu büyük ülkü, millet olmanın esaslarını oluşturan unsurları bünyesinde barındırır. Çok kez dile getirdiği, farklı manaların büyüsünü tek bir kelimede toplayan Turan, onun hasretini duyduğu ideal vatanın ortaya çıkacağı toprakları ifade eder. Bu ideal vatanı doğuracak olan maddî unsurlar değil, bir milleti millet yapan manevî değerlerdir. Gökalp, bu manevî değerleri “mefkûre” adı altında birleştirir.
Mefkûre, “milletin geçmişinden gelip, onu, geleceğe doğru iten fikrî bir hamlesidir”. [1] Türk milleti “mefkûre”yi benimsediği zaman, onun büyük ülküsünü de anlamış olacaktır. Gökalp’in ülküsü bir ütopya değil, gerçekleşmesi zor bir idealdir. Bu ideal; kaynağını ortak bir geçmişe, kültüre ve dine sahip olan Türk kavimlerinden alır. Tümüyle sağlam fikirler üzerinde şekillenen bu ideal, Türkler hiçbir zaman kendisinin hayal ettiği “ideal vatan”da bir araya gelmeseler bile, Türk kavimlerini bir arada tutan değerlerin yaşamayı sürdürdüğünü ortaya koyar. Bu değerlerden biri olan “dil”, millet mefkûresinin en temel dayanağıdır. Gökalp’e göre “Türklerin hemen hemen hepsi birbirinin dilini anlar bir kavim hâlindedir.” [2] Türkler, tarih boyunca onları sımsıkı bir bağ ile bir arada tutan “dil” öğesini asla yitirmemişlerdir. Ne kadar birbirinden farklılaşırsa farklılaşsın, Türk lehçeleri, aynı coğrafyadan geldiklerini ve benzerliklerini koruduklarını ifade eden özelliklere sahiptir. Gökalp, “bütün Türklerin ortak bir edebiyat ve ilim diline sahip olmasını” arzulamaktadır. [3] Bu arzunun gerçekleşmesi; dilimizin Türkçeleştirilmesi, yani yabancı kelimelerden mümkün olduğunca arındırılarak en duru ve öz haline kavuşturulması ile mümkün olacaktır. Nitekim, Gökalp’in arzusu gerçekleşecek, Türkçe tümüyle olmasa da büyük ölçüde sadeliğe kavuşacaktır. Yazın hayatında bulunduğu dönemlerde, fikirlerini yazılarına en güzel şekilde yansıtan Gökalp, ideolojisini sistemleştirecek ve sesini geniş kitlelere duyuracaktır. Yaşadığı dönemde dile getirilmesi kolay olmayan ve iyi bir düşünce tasarısının ürünü olan bu ideoloji, ancak milletini, üzerinde yaşadığı toprakları gerçekten seven ve dilini korumak uğruna çaba sarf eden Gökalp gibi kıymetli şahsiyetlerin eserlerinde şekillenecektir.
Süslü bir şiir insanın kalbini cezbeder ancak her bir kelime tek tek düşünüldüğünde o şiir hiçbir mana ifade etmiyorsa ancak kulakta hoş bir tını olarak kalır. Hem süslü hem de anlamlı bir şiirin göz kamaştırıcı dizileri, söylenmek isteneni büyüleyici bir sanatın ardına gizleyip mananın üzerini kapatır. Hem sade hem de anlamlı bir şiir ise şiirin en doğal ve en güzel halini zaman mürekkebinin eskimeyen kağıdına damlatır. Gökalp’in dizeleri, anlamın ve etkileyiciliğin kusursuz birleşiminden oluşur. Bu bütünleştirici ve zengin sanatın ışığında ortaya koyduğu şiirleri zaman perdesini yırtarak zihinlerde kalıcı izler bırakmıştır. Gökalp şiirlerinde “Türk” adını sıkça vurgular. Türklük onun ilham kaynağı ve dizelerinin ruhunda baştan sona taşıdığı bütün manadır.
“Türklüğün vicdânı bir,
Dîni bir, vatanı bir;
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisânı bir.”
dizeleri, milleti birleştiren tüm unsurlar birbirinden kopsa bile, dilin aynı kalacağını, varlığını sürdüreceğini gözler önüne sermektedir. Dil, bütün bir milleti çemberi içine alan en güçlü semboldür. O halde dil zarar görürse bir millet için geriye ne kalacaktır? Gökalp’in Türk diline olan bağlılığı; milleti oluşturan her bireyin benliğinde taşıması gereken bir değer, daima anlamını bilmesi ve hayatına yansıtması gereken bir ülküdür. Türkçenin esasına dönmesi, hak ettiği değeri geri kazanması Gökalp gibi düşünürler sayesinde gerçekleşmiştir.
Bir yazarın kalemi onun silahıdır. O silahı istediği yöne çevirebilir ve o silah gücünü farklı unsurlardan alır. Gökalp’in kalemi, gücünü Türk milletinden almış ve kaleminin ucu Türk milletinin birliğini bozmaya çalışanlara dönük olmuştur. Edebî eserlerin toplum için, millet için yazılmasının gerekliliğini en açık ve etkili şekilde ortaya koyan isimlerin başında gelen Gökalp, I. Meşrutiyet ile Cumhuriyet Dönemi arasında günümüz edebiyatının dilini ve içeriğini şekillendiren başlıca isimlerden biridir. Yaşamı mücadele ile geçen Gökalp, bu mücadelesinden çok zor koşullar altında kaldığında bile vazgeçmemiştir. Millet meşalesini tutuşturduktan sonra, o meşaleyi daha da büyütmüş ve sönmemesi için ömrünü o meşalenin parlak ışığına adamıştır. Bir sosyolog olarak da tanınan Gökalp, Türk toplumunun yapısını çözümlemiş ve toplumun geçirdiği değişimlerde etkin rol oynamıştır. Düşünceleri kabul görsün ya da görmesin, Ziya Gökalp’in idealleri uğruna birçok zorluktan geçtiği ve çok güçlü bir kişiliğe sahip olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Gökalp’in ideolojisi “ırk” düşüncesine dayanmaz. Onun ideolojisi; coğrafî sınırları zorlayan, henüz iyi tanınmayan toprakları arayan, kalıplaşmış düşünceleri yıkan ve çağının ötesine uzanan bir hakikattir. [4] Bu hakikat, “ahlâk, dil, din, sanat ve ortak düşünce yapısı” etrafında “ulus” olmayı başarabilmiş insanları birleştirir. Gökalp’in benliğinde yer alan “hürriyet aşkı” onu bu hakikati sistemleştirmeye ve yaymaya itmiştir. Bağımsız olabilme, kendi kendine var olabilme, zincirlerini kırarak maneviyata ulaşabilme arzusunun gençlik döneminden itibaren Gökalp’in ruhunda alevlenmiş olduğu, gitgide büyüdüğü ve nihayet çevresini saran parlak bir alev halini aldığı görülmektedir.
“Varlığın kırdım bütün zencîr-i meyliyyâtını,
Meyl-i dîgerle beni âhir yine sayd eyledi;
Herkesi bir kayd ile bendeyliyen dâm-ı hayât
Gönlümü zencîr-i hürriyetle der-kayd eyledi.” [5]
Bu enfes dizeler, onun özgürlüğe olan tutkusunu açıkça yansıtmaktadır. “Zencîr-i hürriyet”, bütün tabulara başkaldırmış ve kendi ideolojisini yakalamış olan Gökalp’i bu hayatta esir alan tek gerçektir. Bu gerçeğe sıkı sıkıya bağlanmış olan Gökalp’in ömrü onu yaşatmakla geçmiştir. Onun ruhunu ölümsüz kılan; hala dizelerinde ve nesirlerinde kırmızı ve beyazın karışımından oluşan, sönmez bir kıvılcımı sembolize eden bu derin gerçektir. Zamana meydan okuyanlar, çürüyüp yok olmazlar; ulusun kalbinde yaşamayı sürdürürler. Mefkûre, milletin kalbinde yaşadığı müddetçe Gökalp de yaşayacak, asırların içinden geçip sesini tekrar ve tekrar tüm dünyaya duyuracaktır.
[1] Ziya Gökalp, Türkleşmek İslâmlaşmak Muasırlaşmak (İstanbul: Toker Basımevi, 1974), 52.
[2] A.g.e., 55.
[3] A.g.e., 17.
[4] C. Kudret, Ziya Gökalp (Ankara: Ankara Üniversitesi, 1963), 45.
[5] A.g.e., 52.
KAYNAKÇA:
Gökalp, Ziya. Türkleşmek İslâmlaşmak Muasırlaşmak. İstanbul: Toker Basımevi, 1974.
Kudret, C. Ziya Gökalp. Ankara: Ankara Üniversitesi, 1963.
Adres : Güniz Sok. No:14/11 Kavaklıdere - Ankara E-posta: tst@ada.net.tr